Türk Medeni Kanunu boşanma sebeplerini genel boşanma sebepleri ve özel boşanma sebepleri olmak üzere iki ana başlığa ayırmaktadır. Özel boşanma sebepleri kanunda tek tek sayılmıştır. Buna göre özel boşanma sebepleri: zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığıdır. Genel boşanma sebepleri ise evlilik birliğini temelinde sarsan ve evliliğin devamını taraflar açısında çekilmez kılan olaylardır. İşte boşanma sebepleri nelerdir konusuyla ilgili tüm ayrıntılar.
İlgili Alan: Boşanma Avukatı
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması bir diğer deyişle şiddetli geçimsizliğin yanı sıra tarafların özel bir boşanma sebebini de ileri sürmesi mümkündür. Bu durumda mahkeme incelemesini yaparak özel boşanma sebebinin meydana geldiğini tespit etmesi üzerine bu sebebe dayalı olarak boşanmaya karar verecektir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin sarsılması için kanunda sayılan bir eylem türü bulunmamaktadır. Ancak uygulamada yerleşik hale gelmiş bu gerekçe ile eşlerin boşanmasına karar verilecek olan eylemleri örnek olarak aşağıda açıklayacağız.
Cinsel İlişkiden Kaçınmak
Evlilik birliği içerisinde eşlerin cinsel anlamda birlikte olmaya yönelik beklentileri de taraflara bir başka yükümlülük yüklemektedir. Bu nedenledir ki herhangi bir sağlık sorunu olmaksızın eşi ile cinsel birliktelik yaşamayan eşin kusurlu olduğu kabul edilecektir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2012/11174 Esas 2012/16035 Karar sayılı ve 13.06.2012 tarihli ilamında:
“…yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; her iki tarafın da cinsel ilişkiden kaçınmak suretiyle boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduklarının kabulünün gerektiği anlaşılmaktadır. Hal böyleyken davalı kocanın ağır kusurlu olduğunun kabul edilmesi doğru değil ise de; davalının davacı ile aynı oranda kusurlu olduğu gerçekleştiğine göre, verilen boşanma kararı bu sebeple sonucu itibarıyla doğru olup, davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile boşanma hükmünün kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin değiştirilmesi suretiyle onanmasına (HUMK.md.438/son) karar vermek gerekmiş ve davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/3107 Esas 2017/12564 Karar sayılı ve 13.11.2017 tarihli ilamında:
“Ruhsal ve fiziksel bir rahatsızlığı bulunmayan, davalı-karşı davacı erkeğin, geçerli bir sebebi olmaksızın davacı-karşı davalı kadınla cinsel ilişkiye girmekten kaçınması ve sorunun çözümü konusunda çaba göstermemesi kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, ilk derece mahkemesince kadın yararına manevi tazminata karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Fiziksel Şiddet
Eşlerden birinin diğerine fiziksel şiddet uygulaması durumunda bu hem bir boşanma sebebi hem de cezai bir süreç doğurur. Fiziksel şiddete maruz bırakılan eş, diğer eş hakkında suç duyurusunda bulunabilecektir. Aynı zamanda fiziksel şiddet evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verecektir. Fiziksel şiddetin boşanma davasına konu edilebilmesi için şiddetin, evlilik birliği devam ederken ve boşanma davası açılmadan önce uygulanmış olması gerekir. Boşanma davası açıldıktan sonra fiziksel şiddet uygulanmışsa şayet bu durumda ayrıca bir tazminat talep etmek mümknü olur ancak bu talep boşanma davası içerisinde değerlendirilmez.
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/6199 Esas 2019/781 Karar sayılı ve 11.02.2019 tarihli ilamında:
“Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına ve özellikle davacı erkeğin 14.11.2013 tarihinde açtığı birleşen boşanma dava tarihinden önce 13.05.2013 tarihinde eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı birleşen boşanma davasında mahkemece kadının kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarına karşılık, erkeğin de eşine fiziksel şiddet uyguladığı, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre davacı erkeğin tüm, davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/6199 Esas 2019/781 Karar sayılı ve 11.02.2019 tarihli ilamında:
“Mahkemece, davacı kocanın, eşine şiddet uyguladığı gerekçe gösterilerek ağır kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de davacı kocanın davalı eşine uyguladığı bu fiziksel şiddet boşanma davasının açılmasından sonraki tarihte vuku bulmuştur. Dava tarihinden sonra gerçekleşen bu olay yeni bir davanın konusunu oluşturabilir ise de eldeki bu davada boşanmaya ve dolayısıyla kusur tespitine esas alınamaz. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı kocanın evin geçimine katkıda bulunmadığı, davalıyı kredi çektirerek borçlandırdığı, bu şekilde birlik görevlerini yerine getirmediği, davalı kadının da eşine hakaretler edip kovduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşit derecede kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Kusur durumu böyleyken, mahkemenin davacı kocayı ağır kusurlu kabul etmesi ve buna bağlı olarak yasal şartları oluşmadığı halde (TMK md 174/1-2) davalı kadının maddi ve manevi tazminat isteklerini kısmen de olsa kabul etmesi isabetsiz olmuştur. Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…karar verildi.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Ailenin Müdahalesi
Eşler, ortak bir yaşam ve aile hayatı kurmak maksadı ile evlenmektedir. Bu nedenle taraflardan birinin ailesinin müşterek hayata müdahale anlamına gelecek eylemleri söz konusu olmamalıdır. Aksi halde bu bir boşanma sebebi olabilecektir.
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/24271 Esas 2018/10265 Karar sayılı ve 01.10.2018 tarihli ilamında:
“…davacı-davalı erkeğin “manevi olarak bağımsız konut temin etmediği, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı” anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, kadın dava açmakta haklıdır. Öyleyse kadının davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davasının reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Tarafların ayrı bir konutta aile hayatına devam edemeyerek eşlerden birinin ailesinin yanında yaşamak zorunda bırakılması da yine bir başka nedendir. Öyle ki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/25093 Esas 2014/9027 Karar sayılı ve 15.04.2017 tarihli ilamında:
“…davacı-davalı (kadın)”ın, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı, davalı-davacı (koca)’nın ise bağımsız konut tesis etmediği, ailesinin evliliğe müdahalesine ve annesinin eşine hakaretlerine sessiz kaldığı, eşini zorla ailesine bıraktığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda, davalı-davacı (koca), davacı-davalı eşine nazaran daha fazla kusurludur.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Aşırı Kıskançlık
Eşlerin birbirini makul ve kabul edilebilir ölçüde kıskançlık duyması olağandır. Aynı zamanda tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğüne uygun hareket etmesi de önemli bir husustur. Ancak evlilik birliği devam ederken taraflardan biri için ortak hayatı çekilmez hale getirecek şekilde aşırı kıskançlık göstermek ise boşanma sebebi olabilecektir.
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2012/23207 Esas 2013/9456 Karar sayılı ve 04.04.2013 tarihli ilamında:
“Mahkemece, tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı kadının eşine hakaret ettiği, buna karşılık davalı kocanın ise aşırı kıskançlık gösterip, eşine çirkin iftiralarda bulunduğu, sebepsiz kavga çıkararak küfür ve hakaretler ettiği anlaşılmaktadır. … davalı kocanın yukarıda gerçekleşen kusurları dikkate alındığında, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan hadiselerde, davacı kadının az, davalı kocanın daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Durum böyleyken, mahkemece, delillerin takdirinde hata sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmeleri ve buna bağlı olarak davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin (TMK.m.174/1-2) reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”
şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Bu hallere ek olarak birkaç örnek daha vermek gerekirse:
- Ekonomik ve psikolojik şiddet uygulanması
- Eşin ailesine hakaret etme
- Hakaret
- İftira atma
- Kumar oynama ve borca sebebiyet verme
- Sosyal medya aracılığıyla başkalarıyla duygusal ilişki kurma
- Zorla ters ilişki kurma
- Eşin hastalığı ile ilgilenmeme
gibi sebepler sayılabilir. Bu ve benzeri birçok durum evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle boşanma gerekçesi oluşturulabilecektir.
Özel Boşanma Sebepleri
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere iki başlık altında düzenlenmiştir. Özel Boşanma Sebepleri şunlardır:
Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma
Zina, evli bir erkek veya kadının kocasından veya karısından başka bir kadın veya erkekle cinsel ilişkide bulunması demektir. Karı ya da kocadan birinin zina etmesi yani aldatması, diğer taraf için bir boşanma sebebidir. Böylece kanun Türk kültüründe önemli bir yer tutan namus anlayışını hukuki temele dayandırmış olmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere boşanmaya imkan veren zina fiilinin gerçekleşmesi için birinci unsur cinsel birleşmedir. Yabancı kişiyle cinsel birleşmede bulunan eşin bunu kiminle yaptığı, bu kişinin evli olup olmadığı, yaşı, cinsel birleşmenin amacı ve özellikle süreklilik taşıyıp taşımadığı önemli değildir. Zira evlilikte eşlerin namuslu olmaları, bir durumu ifade eder ve bu durumun ortadan kalkması için sürekli bir yanlış davranışın bulunması gerekmez. Ancak ceza hukuku ve uygulaması yönünden zina ile medeni hukuktaki boşanma sebebi olan zinayı birbiriyle karıştırmamak gerekmektedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesince iptal edilmeden önce Türk Ceza Kanunumuzun 441 ve 442. maddelerine göre cezalandırmaya sebep olan bir davranış (suç) olarak zina için evli kadının bir kez de olsa başkasıyla ilişkisi yeterli görülüyor ancak buna karşılık evli erkeğin zina fiilinin suç oluşturabilmesi ve cezalandırılabilmesi için, zina yaptığı kadınla fiili evlilik ilişkisi kurması şartı aranıyordu. Özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde örf ve adetlerin de olumsuz katkısı nedeniyle kuma hayatı, kadınların karşı çıkabildiği ve itiraz edebildiği bir durum değildir.
Dolayısıyla erkeğin kuma getirmek şeklinde kendisini gösteren zinası nedeniyle neredeyse hiç boşanma davası açılmamaktadır. Buna karşılık erkeğin kısa süreli ya da bir gecelik ilişkisi nedeniyle kadının erkeğe karşı zina nedeniyle boşanma davası açtığı hallere toplumumuzda çok daha az rastlanmaktadır. Zira bu gibi hallerde kadınlar öncelikle boşanmanın olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmak yerine kocanın zinasına göz yummayı tercih etmektedirler.
Yine ayrıca evli kadınların önemli bir kısmı, erkeğin bu davranışını yerinde bulmakta ya da en azından boşanma için yeterli bir sebep olarak görmemektedirler. Ayrıca belirtelim ki zina fiilinin işlendiğinin ispat edilemeyecek olması evli kadınları boşanma davası açmaktan caydırabilmektedir. Oysa Yargıtay zinanın boşanma sebebi yapılabilmesi için ceza hukuku anlamında bir suç olarak ispat edilmesi şartını aramamakta, hakimin boşanma kararı verebilmek için ipuçları, tavır ve davranışları da yeterli görebileceğini kabul etmektedir.
Cana Kast ve Pek Fena Muamele
Medeni Kanunda cana kast ve fena muamele bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Ancak gerçekte cana kast ile fena muamele kavramları birbirinden farklı değerlendirilmelidir. Fena muamele eşlerden birinin diğerine acı ve ızdırap veren her tür davranışıdır. Ruhi ya da fiziki sağlığı bozan ve tehlikeye düşüren davranışlar olarak da nitelendirilebilir. Örneğin dayak, işkence, anormal cinsel ilişkiye zorlama, aç bırakma, sokakta bırakma, eve hapsetme ve bunlardan birini yapmakla tehdit etme (korkutma) gibi hallere maruz kalan eş acı ve ızdırap duymaktadır.
Fena muamele genellikle erkeğin kadına yönelik bir davranışı olarak görünür. Ancak bazı hallerde kadın da namus ve haysiyeti zedeleyici ya da aşağılayıcı söz ve davranışlarla kocasına eziyet edebilir. Hatta hakaret türünden davranışlar daha çok kadın tarafından kocasına karşı yapılmaktadır. Kadının erkeğe yönelik bu tür davranışı genellikle erkeğin yaptığı hatalı davranışlara karşılık bir intikam alma yöntemi olarak seçilmektedir. Cana kast eşlerden birinin diğerini öldürmeye teşebbüs etmesidir. Öldürme kastının bulunması yeterli olup ceza hukukunun tanımladığı anlamda tasarlama halinin bulunması şart değildir. Bir anlık kızgınlık ve hatta hafif ya da ağır tahrik sonucu dahi olsa cana kastetmiş olmak yeterlidir.
Eşlerden birinin diğerine karşı ağır suç işlediği hallerde, daha sonra barışacaklarını ve birlikte yaşamaya devam edeceklerini beklemek çoğunlukla mümkün değildir. Zira bir evde birlikte yaşamak her şeyden önce bu kişilerin birbirlerine asgari ölçüde güven duymalarını gerektirir. Biri diğerinin canına kastetmiş olan iki kişinin ne şekilde olursa olsun yeniden birbirine asgari güveni duymasını sağlamak neredeyse imkansızdır. Bir eşin diğerine fena muamelede bulunması hallerinde ise mağdur durumdaki eş çoğunlukla istemediği ancak katlanabileceği bir halle karşı karşıyadır.
Çeşitli yardımlarla problem çözülebilir ve evlilik birliği devam edebilir. Fena muamele hallerinin bir diğer özelliği küçük olaylarla başlaması ve daha sonra eylemlerin şiddetlenmesi ve bu tür muamelenin bir alışkanlık halini almasıdır. Özellikle kötü muamelenin ilk ve küçük aşamalarında bu fiili yapan eşi nasihat ve benzeri yollarla vazgeçirmek mümkün olabilir. Bu durumda evlilik birliği yeniden sağlıklı bir yola girebilir.
Ancak belirtmek gerekir ki cana kast noktasına gelen eşin bu aşamadan önce eşine yönelik fena muamelelerde bulunmuş olması ve gittikçe şiddetlenen bu kötü muamelenin cana kast ile sonuçlanması muhtemeldir. Buna karşılık özellikle kadının kocasının canına kastettiği hallerde kocadan kaynaklanan sebeplerle evlilik artık çekilmez hale gelmiştir. Kadın evliliği normal yoldan sona erdirme imkanına ya da cesaretine sahip değilse kocasını öldürerek hem ondan hem de böylece acı ve ızdırap kaynağı olan evlilikten kurtulmak istemiş olabilir. Aynı şekilde istisnai de olsa bazı hallerde erkek karısını namusunu kirletmiş olmak gibi sebeplerle öldürmeye kastedebilir. Zinada olduğu gibi bu hallerde de cana kasteden veya fena muamelede bulunan eşin affedilmesi ya da hak düşümü süresinin geçmesi ile dava açma hakkı ortadan kalkar.
Cürüm ve Haysiyetsizlik
Medeni Kanunda cürüm olarak adlandırılan boşanma sebebi sınırlandırılmış ve yüz kızartıcı, utanç verici suçlara inhisar ettirilmiştir. Hırsızlık, kaçakçılık, dolandırıcılık, rüşvet, ihtilas, irtikap zimmet, sahtekarlık, yalan yere yemin etmek, ırza geçmek gibi suçlar yüz kızartıcı suç olarak kabul edilmektedir. Bu tür suçlar nedeniyle boşanma talep edilebilmesi için bir eşin diğerine suç isnadı yeterli değildir.
Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı vermesi ya da en azından ceza ya da hukuk mahkemesinin suçun işlenmiş olduğunu tespit etmesi gerekmektedir. Haysiyetsizlik ise eşlerden birinin namus, şeref, haysiyet gibi toplumsal ve ahlaki kavramlara aykırı olan bir yaşayışı sürekli bir hayat tarzı olarak belirlemiş olmasıdır. Örneğin muhabbet tellallığı, esrarkeşlik, kumarbazlık, cinsi sapıklık vb. Ancak haysiyetsizlik sebebiyle boşanmaya hükmedebilmek için davalı eşin haysiyetsiz bir hayat sürmekte olmasının diğer eş için evliliği çekilmez hale getirmiş bulunması da gereklidir. Başka deyişle diğer eş de benzer davranışlar içindeyse bu gerekçeyle boşanma talep etme hakkı ortadan kalkar.
Terk Nedeniyle Boşanma
Eşlerden birinin müşterek ikametgahı (evi) terk etmesi diğer taraf için bir haklı boşanma sebebidir. Diğer eşin rızasıyla ya da rızası olmasa dahi çeşitli zorunluluklar sonucu eşlerden birinin evden ayrılması terk nedeniyle boşanma hakkını vermez. Önemli olan, eşin evlilik birliğinin kendisine yüklediği borç ve sorumluluklardan kaçmak amacıyla ve haklı bir sebebi olmaksızın evi terk etmesidir. Herhangi bir haklı gerekçeyle evden ayrılan eşin daha sonra bu gerekçenin ortadan kalkmasına rağmen eve dönmemesi de aynı şekilde evi terk etmek niteliğindedir.
Evi terketme kavramı ikametgah ile ilgilidir. Bu nedenle ikametgahın neresi olduğu da belirlenmelidir. Medeni Kanunun, gerçek kişilerin ikametgahının neresi olacağını düzenleyen 21. maddesi, evli kadının ikametgahını kocasının ikametgahı ile aynı yer olarak belirlemiştir. Böylece eşlerin birlikte oturacağı (müşterek) ikametgahı seçme yetkisi kocaya tanınmış, kadına da bu ikametgahta oturmak hem bir hak hem de -daha ziyade- bir yükümlülük olarak verilmiştir. O halde erkeğin seçtiği ikametgahı beğenmediği için orada oturmayı kabul etmeyen kadın müşterek ikametgahı terk etmiş sayılacaktır.
Bu durum özellikle oturulacak şehrin ya da semtin seçiminde eşler arasında önemli ölçüde bir ihtilaf çıkması halinde kendisini gösterecektir. Konu aynı zamanda ailenin reisinin kim olacağı tartışması ile de ilgilidir. Zira aile reisine kanunen tanınmış önemli haklardan biri ikametgahı seçmektir. Kanun kadının bu konuda erkeğe tabi olmasını emretmekle aynı zamanda erkeğin aile içindeki rolünü de belirlemektedir.
Erkeğin ortak ikametgahtan ayrılmakla birlikte evini taşımaması, diğer deyişle yeni bir ikametgah belirleyip eşini davet etmemesi erkeğin evi terk etmiş olması sonucunu doğurur. Aynı şekilde erkeğin seçtiği ikametgaha karısını kabul etmemesi de evi terk etmesi anlamındadır. Terk halinin bir boşanma sebebi yapılabilmesi için terkin (ayrı yaşamanın) en az üç ay devam etmiş olmasının yanında, en erken terk olayından iki ay sonra ve dava açılmadan bir ay önce terk edilen eşin hakime başvurarak terk eden eşe “bir ay içinde eve dönmesini ihtar” ettirmesine rağmen eşin dönmemesi gereklidir.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma
Hastalığın bir boşanma sebebi haline getirilmesi ilk bakışta yadırganabilir Zira eşler iyi ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirlerine destek olmayı vaat etmişlerdir. Ancak akıl hastalığı diğer hastalıklardan farklı bir durumdur. Öncelikle; akıl hastalığı, evliliğin esaslı sebeplerinden biri olan neslin sağlıklı bir şekilde devam etmesi beklentisini engelleyeceğinden kesin evlenme engelleri arasında sayılmıştır.
Akıl hastalığına rağmen yapılmış bir evlilik mutlak butlanla batıldır ve iptal ettirilebilir. Başta evliliği engelleyen bir durum olan akıl hastalığının, evlenirken sağlıklı olan bir eşte daha sonra ortaya çıkması halinde aynı gerekçeyle evliliği sona erdirmesi bu nedenle doğru bir yaklaşım tarzıdır. Ayrıca Medeni Kanun akıl hastalığının boşanma gerekçesi olarak kullanılabilmesi için; hastalığın üç yıldan bu yana devam etmekte olması, iyileşmesinin mümkün görülmemesi ve hastalık nedeniyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez bir hal almış olması şartlarını da aramaktadır. Bu şartlara rağmen diğer eş vefa göstererek evliliği sürdürmek istiyorsa boşanma davası açmadığı sürece evlilik devam edecektir.
Ayrıca boşanma sebepleri, boşanma sebepleri tmk ile ilgili, boşanma sebepleri hukuk konusunda ve bu konularla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için hukuk büromuzun boşanma avukatı ile ya da hukuki danışmanlık hizmeti için büromuzla iletişime geçebilirsiniz.