Kefalet sözleşmesi bir kişinin/borçlunun sözleşmeden doğan borcunu ödeyeceğini alacaklıya karşı garanti ettiği sözleşme olarak nitelendirilebilir.
Prensip olarak kefil, borçlunun ödeme gücünü veya bir borcun ifasını garanti eder. Bir başka ifade ile kefalet bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeyi alacaklıya karşı taahhüt eder. Kefilin yegâne borcu taahhüt ettiği edimi ifa etmektir, ne asıl borçlunun borcunu ifa etmek, ne de alacaklının zararını tazmin etmektir; zira zararı tazmin etmekle yükümlü kimse ile zararı doğuran arasında kimlik birliği yoktur.
Kefalet, fer’i bir borç doğuran sözleşmedir. Dolayısıyla, kefilin borcunun varlığı, kapsamı ve sona ermesi asıl sözleşmeden doğan borcun varlığı, kapsamı ve sona ermesine bağlıdır. Bir diğer ifade ile kefalet sözleşmesi asıl borca konu sözleşmenin kaderine tabidir.
Kefalet Sözleşmesinin Tarafları Kimlerdir?
Kefalet sözleşmesi, asıl borç ilişkisinden doğan alacaklı ile kefil arasında yapılmaktadır. Asıl borçlu, kefil ve alacaklı arasındaki kefalet sözleşmesinin bir tarafı olmaz. Esas borç ilişkisindeki borçlunun rızası veya bilgisi olmadan, hatta karşı çıkmasına rağmen kefalet sözleşmesinin yapılması mümkündür. Ayrıca kefalet sözleşmesi için belirtilmesi gereken en önemli husus ise üçüncü kişi yararına da akdedilemeyecek olmasıdır.
Kefalet Sözleşmesinin Türleri Nelerdir?
- Adi Kefalet
- Müteselsil Kefalet
- Birlikte Kefalet
- Kefile Kefalet
- Rücua Kefalet
- Zarara/Açığa Kefalet
Kefalet Sözleşmesi Şekil Şartına Tabi Midir?
Borçlar Kanunu’nun 484. maddesi, kefalet sözleşmelerinin geçerliliğini şekil şartına riayet etmeye ve sorumlu tutulacak üst sınırın belirtilmesine tabi tutmaktadır. Ancak, tasarı şekil şartı açısından değişik düzenlemeler ihtiva etmektedir. Tasarı, ‘Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz’ şeklinde bir düzenleme getirmektedir.
Kefalet Sözleşmesinde Ehliyet Şartı Var Mıdır?
Gerçek kişiler için tam ehliyetli olanlar, kefil olarak tek başlarına kimsenin icazeti olmaksızın kefalet sözleşmesi yapabilirler. Ancak sınırlı ehliyetsizleri ele alırsak, kefalet sözleşmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 449. Maddesi hükmü uyarınca yasak işlemlerden biri olarak sayılması nedeniyle yasal temsilcinin rızası ile kefil olmaları veya yasal temsilcinin tam ehliyetsiz veya sınırlı ehliyetsiz adına ve hesabına kefalet sözleşmesi akdetmesi mümkün değildir.
Kefalet sözleşmesi için önemli olan bir diğer ehliyet şartı ise eşin yazılı rızasının bulunmasıdır. Genel kural olarak eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğer eşin yazılı rızasıyla kefil olunabilir. Bu yazılı rızanın en geç sözleşmenin kurulması anında verilmiş olması aranmaktadır. Ancak bu noktada 2013 yılında Kanun’un 584. Maddesine eklenen üçüncü fıkrası ile bir istisna tanınmıştır.
Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair
Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz. Bu düzenleme ile hem ailenin ekonomik varlığı korunmaya çalışılmış hem de bu rızanın ticari hayattı zorlaştıracağı düşünülerek tacir ve esnaflar için bir istisna getirilmiştir.
Kefil İle Alacaklı Arasındaki İlişki
Kefalet açısından genel kural, kefilin kefalet sözleşmesinde yazılı miktarla sorumlu olmasıdır. Ancak Türk Borçlar Kanunu, bahsedilen sorumluluk açısından yeni bir kısım düzenlemeler getirmiştir.
Örneğin: BK m. 490 kefilin borcun aslı ile beraber borçlunun kusur veya temerrüdünün kanuni sonuçlarından da sorumlu olduğunu bildirmekle yetinir iken; TBK m. 589/1, kefilin gerek asıl borçlu ve gerekse kendi temerrüdünün sonuçları açısından özel bir vurguya yer vermiştir. Buna göre, kefilin sorumluluğu, kanımızca her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktarla sınırlandırılmıştır. Bu nedenle, kefil kendi temerrüdünün sonuçları itibariyle de en fazla kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktar kadar sorumlu tutulabilecektir.
Nitekim (her halde uygulamada yeterince anlaşılamayabileceği endişesinden olsa gerek) maddenin ikinci fıkrasında, ilk fıkrada açıkça düzenlenen hususa yeniden vurgu yapılarak, azamî miktarla sınırlı sorumluluğun kapsamına nelerin dâhil olacağı ayrıca ve açıkça yazılmıştır.
Kefalet Sözleşmesi Nasıl Sonra Erer?
- Kefaletin kanunen sona ermesi
- Kefaletten dönme
- Süreli ve süresiz kefaletin sona erme sebepleri
- Çalışanlara kefaletin sonra ermesi
Kanunun kefalet sözleşmesine ilişkin 23 maddesinin 10 adedinde oldukça kapsamlı değişiklikler yapılarak, metne yeni hükümler ilave edildiği gibi, 4 yeni madde de ilave edilmiştir.
Böylece, kefalet sözleşmesine ilişkin önceki prensiplerden önemli ölçüde vazgeçilmiştir. Esasen toplumsal kaygılarla yapılan bu ciddi sonuçlar doğuracak değişiklikler çoğunlukla kefil ve borçlunun yararı düşünülerek oluşturulmuş gibi görünmektedir. Ancak, her tepki kanununda olduğu gibi Türk Borçlar Kanunun kefalete ilişkin hükümlerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte, uygulamada düzen altına alınmaya çalışılan hususlar, çoğunlukla başka tip hukuki ilişkiler kurulmak sureti ile aşılacaktır.
Nitekim özellikle kefalet sözleşmesinin geçerlilik şeklindeki ağırlaştırmalar, eşin rızası, vs. gibi hükümler, artık kefalet sözleşmesinin uygulama alanının daralacağını ve esasen kefalet ilişkisi kurmak ihtiyacı duyan tarafların, bunun yerine başka bir kısım uygulamalara yöneleceğini ortaya koymaktadır. Her ne kadar Kanun Koyucu bunun da tedbirini alarak, TBK m. 603 hükmünü vazetmiş görünmekte ise de, Kanunda yer alan diğer bir kısım (örneğin birlikte borçluluk gibi) enstrümanların yaygınlaşacağını öngörmek mümkün gözükmektedir.