Dolar kurundaki hızlı artış, bazı şirketleri ödeme zorluğuna soktu. Şirketler, zaman kazanmak için daha önce iflas erteleme yoluna başvuruyordu. Dört yıla kadar varan iflas ertelemelerin kötüye kullanılması, bu süre içinde şirketlerin içinin boşaltılması nedeniyle şubat ayında Meclis’ten geçen kanunla, iflas erteleme kaldırıldı. Bunun yerine, şirketlere iflastan kurtulmak için konkordato yolu açıldı. İflas ve iflas erteleme gündemde olan iki durumdu ancak konkordato ilanı son dönemde çok duyduğumuz bir husus değildi. Son günlerde ise “Şirket konkordato ilan etti, işçiler alacaklarını alamıyor” haberleri sık sık basında ve halk arasında geçen diyaloglarda yer almaya başladı.
31.07.2016 tarihli 29787 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 4. maddesinde dedi ki “Olağanüstü halin devamı süresince, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179 uncu maddesi uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler tarafından iflasın ertelenmesi talebinde bulunulamaz; bu yönde yapılan talepler mahkemelerce reddedilir.”
Ödeme güçlüğü içerisine düşen şirketlerin, borçluların icra takibi baskısından kurtulup toparlanmak için zaman kazanmaya yönelik iflas erteleme kararları aldırmaları yasaklanınca, ödeme güçlüğü içine düşen şirketler bu kez icra iflas yasasının 285-309. maddeleri arasında düzenlenmiş olan konkordato kurumunu anımsadılar. Aslında konkordato borçlu şirketlerin alacaklarıyla anlaşarak borçlarını yapılandırmalarına ilişkin bir anlaşmadır. Borçlu, borçlarının en az yarısını ödemek, kalan borçlarını da bir ödeme takvimine bağlamak konusunda alacaklılarının üçte ikisiyle anlaşma yapmaktadır. Yapılan bu anlaşmanın herhangi bir borç erteleme anlaşmasından farkı ise, anlaşma konusunda devreye mahkemelerin girmesi ve konkordato kabul edildiğinde bazı istisnalar dışında borçlu şirketin kendisine verilen süre içerisinde icra takiplerine karşı korunmaya alınmış olmasıdır.
Şirketin konkordato kararı almış olması tek başına işçilere haklı fesih hakkı vermez. Ücretleri düzenli ödendiği, iş koşulları ağırlaştırılmadığı sürece, kısaca konkordato dışında haklı bir neden olmadıkça işçiler iş sözleşmelerini sona erdirirlerse kıdem ve ihbar tazminatı alamazlar. Konkordato süresinin ilanından sonra borçlu şirket, mallarını rehin edemez, taşınmaz mallarını satamaz, taşınmaz malları üzerinde mülkiyet hakkını kısıtlayıcı haklarlar oluşturamaz, mallarını bağışlayamaz rehin veremez. Konkordato öncesi doğan işçi alacakları İcra İflas Kanununun 206. Maddesi uyarınca imtiyazlı alacaklardır. İ
şçiler ücret, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için icra takibi yapabilir veya yapılmış icra takiplerine devam edebilirler. İşçi alacakları konkordatoya yazdırılmış olması gerekir. Konkordatoya yazdırılmış işçi alacakları için konkordato zorunlu değildir. Herhangi bir indirime tabi olmaksızın alacaklarını talep edebilirler. Konkordatoya yazılmamış işçi alacakları imtiyazsız alacaklar gibi konkordato şartlarında ödenir. Bu nedenle mahkemeler, konkordato kararlarını sendikalara da göndermektedirler. Bu kararlar takip edilmeli, işçi alacaklarının konkordatoya yazdırılmasına özen gösterilmelidir. Konkordato onayının kesinleşmesinden sonra doğan alacakların konkordato ile bir ilgisi yoktur.
İşçilik Alacakları Kaçıncı Sıradadır?
İcra ve İflas Kanunu’nda konkordato veya iflasta işçi alacakları ilk sırada imiş gibi görünüyor. Ancak, gerçekte rehinli alacaklar ilk sırada yer alıyor. Konkordatoda rehinle teminat altına alınmış alacaklar için icra takibi yapılabiliyor. Rehinli alacaklar genellikle bankalara ait bulunuyor. Bankaların kullandırdıkları kredi karşılığı rehinli alacakları, fiilen işçi alacaklarının önüne geçiyor.
İşçi alacakları, teminatlı olup da rehinle karşılanmamış veya teminatsız bulunan alacaklar bakımından ilk sırada yer alıyor. Rehinli alacakların tahsilinden sonra iflas masasınca malların satış tutarından pay ödenirken, ilk sırayı işçi alacakları alıyor.
İşçilerin, iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil alacaklarıyla iflas nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları ilk sırada ödeniyor. İlk sıradaki alacaklar arasında ayrıca, işverenlerin işçiler için kurulmuş yardım sandıklarına olan borçları ile son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan nafaka alacakları yer alıyor.
İşçi alacaklarına ilişkin “bir yıllık” süre hesabında konkordato süresi, iflasın ertelenmesi süresi, alacak hakkında açılmış davanın devam ettiği süre dikkate alınmıyor. Kanuna göre, her sıranın alacaklıları kendi aralarında eşit hakka sahipler. İşçi alacakları ve nafaka borçlarından doğan alacaklılar kendi aralarında eşit. İşçilerin alacakları öncelikli olmakla beraber işçinin davasını üstlenen avukatın vekalet ücreti öncelikli değil.
Nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 2018/146 Esas ve 2018/2069 Sayılı Kararında, iş davasında işçiyi savunan avukatın vekalet ücretinin, işçi alacakları gibi değerlendirilemeyeceğini, dördüncü sırada ödeme yapılacak alacaklar arasında yer alması gerektiğini belirtti.
Kanun koyucu İİK m. 294/1 ve m. 295 hükmü ile konkordato mühleti verilen bir borçluya karşı takipleri kural olarak yasaklamıştır. Bununla birlikte yasaklanan takiplerin istisnası ise İİK m. 294/2’de belirtilmiştir. Buna göre İİK 206. maddenin birinci sırasında yazılı olan imtiyazlı alacaklar konkordatoya tâbi değildir. İİK 206. maddenin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar arasında ilk sırada işçi alacakları yer almaktadır. Madde hükmünde işçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatı alacaklarının imtiyazlı ve takip yasağına tâbi olmadığı düzenlenmiştir. Konkordato mühleti verilen bir işveren ile işçisi arasındaki hizmet akdinin akıbetine ilişkin durum ise “Kesin Mühletin Sözleşmeler Bakımından Sonuçları” başlığı altında İİK m. 296 hükmü ile açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Tek gelir ve geçim kaynağı ücreti olan işçinin alacağının konkordato projesinin tasdiki aşamasında ödenmesini garanti altına almak isteyen kanun koyucu İİK m. 305/1-d bendi gereğince, borçlunun alacaklılara teklif etmiş olduğu konkordato teklifi alacaklılarca kabul edilmiş olsa dahi imtiyazlı alacaklardan olan işçi alacağının tam olarak ifa edilmesini tasdik şartları arasında düzenlemiştir. Konkordato ilan eden işverenden ücret alacağı bulunan işçilerin İŞKUR’a başvurarak Ücret Garanti Fonu Talep Dilekçesi vermesi, dilekçenin ekine mahkemece verilen konkordato mühlet kararı veya konkordato mühlet kararının ilan edildiğini gösteren belge, işçinin ücret alacağını aylar itibariyle gösteren işçi alacak belgesi eklemesi gerekmektedir. İşçiler bu başvuruyu bizzat yapabilecekleri gibi noter tasdikli vekâletnameye dayalı olarak vekilleri aracılığıyla da yapabilirler.
Ücret Garanti Fonundan yararlanabilmek için işçinin son bir yıl içerisinde konkordato ilan edilen işyerinde çalışıyor olması, ücret alacağı için beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmamış olması gereklidir. Yapılacak ödeme işçinin ödenmeyen üç aylık ücretiyle sınırlıdır. İşçinin ücreti ne olursa olsun SGK prim tavanını geçmeyen kısmı üç ayla sınırlı olmak üzere tam olarak İŞKUR tarafından ödenecektir. İşçi alacaklarının teminat altına alınmasını amaçlayan fona ilişkin bu düzenleme de anayasal ve uluslararası normlara uymayı amaçlamaktadır. İşçi alacakları bakımından konkordato mühleti süresince takip yapma yasağının uygulanmaması, işçilerin Ücret Garanti Fonu’na başvurmasına engel değildir. İşçiler, Ücret Garanti Fonu’nun ödeme kapsamı dışında kalan alacakları bakımından ise İcra ve İflâs Kanunu madde 179/b ve 206 çerçevesinde takip yapabilirler.
Konkordato İlanı Verilmesinin Hizmet Sözleşmesine Etkisi
İşçinin Mevcut Hizmet Akdini Sona Erdirememesi
İcra ve İflâs Kanunu’nun 296. maddesi “Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına yahut borcu muaccel hâle getireceğine ilişkin hükümler, borçlunun konkordato yoluna başvurması durumunda uygulanmaz.
Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez” şeklindedir. 7101 sayılı Kanun’un gerekçesinde bu hükmün Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’un 309/r maddesinden esinlenerek düzenlendiği belirtilmiştir. Hükmün gerekçesine göre mühletten yararlanan borçlunun tarafı olduğu sözleşmelerde sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın borçluya temel mal ve hizmet sağlayan sözleşmelerin devamını sağlama amacının güdüldüğü belirtilmekte; ayrıca, borçlunun işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerin konkordato talebinden önceki şartlarla devam ettirilmesi imkânına ilişkin usul ve şartların düzenlendiği ifade edilmektedir. Gerekçede “konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmayacağı” ifade edildiğine göre, borçluyla yapılan hizmet akitlerine de bu hüküm uygulanabilecek; işveren konkordato talebinde bulunduğu takdirde, işçi sözleşmede açık hüküm olsa bile fesih yetkisini kullanamayacaktır.
Konkordato Mühleti İçinde Mevcut Sözleşmenin Devam Etmesinin Sonuçları
İşçinin iş akdine devam edilmesi, işveren tarafından da sonlandırılmaması halinde şirketin konkordato kararı almış olması tek başına işçilere haklı fesih imkânı vermez. Ücretleri düzenli ödendiği, iş koşulları ağırlaştırılmadığı sürece, kısaca konkordato dışında haklı bir neden olmadıkça işçiler iş sözleşmelerini sona erdirirlerse kıdem ve ihbar tazminatı alamazlar.
Konkordato mühleti verilen işveren açısından ise İsviçre İcra ve İflâs Kanunu 297/a maddesinden iktibas edilen madde gereğince konkordato mühletinden yaralanan borçlu, tarafı olduğu ve konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyen sürekli borç ilişkilerini, komiserin uygun görüşü ve mahkemenin onayıyla karşı tarafın zararının karşılanması koşuluyla her zaman sona erecek şekilde feshedebilir. Bu borçluya tanınan olağanüstü bir fesih imkânıdır. Ancak kanun koyucu konkordatodan yararlanan borçlulara işçileriyle yapmış olduğu hizmet sözleşmelerinde bu hakkı tanımamaktadır. Buna göre işveren ancak Türk Borçlar Kanunu ve İş Kanunu hükümlerinde yer alan sebeplerle işçinin hizmet akdini sonlandırabilecektir. İşverenin hizmet akdini sonlandırması halinde işçi, doğan tazminat alacağı için konkordatonun tasdikini beklemeden mühlet zarfında da icra takibi başlatabilecek ve haciz yolu ile alacağına kavuşabilecektir.
Konkordato ilanı verilmesine rağmen icra takibi yasağından muaf tutulan işçi alacakları bakımından en önemli şart bu alacakların geçici konkordato mühleti verilmesinden önce bir yıl içinde tahakkuk etmiş olmasıdır. Bu ön şartı sağlayan ve icra takibine yapılabilen imtiyazlı işçi alacaklarının kapsamına ücret ile ikramiye, prim, kazançtan alınan pay, komisyon, ayni ödemeler, fazla çalışma ücreti, yıllık ücretli izne dair alacak hakkı, kıdem ve ihbar tazminatı, iş kazasından kaynaklanan maddî, manevi tazminat ve işçinin ölümü hâlinde yakınlarının hak kazandığı destekten yoksun kalma tazminatı, bonoya bağlanmış olsa bile konkordato mühleti verilmesinden önceki bir yıllık zaman dilimine ait ücret gibi kalemler dâhildir. Bu tür alacaklar konkordato mühleti içerisinde doğmuş olması halinde de icra takip yasağından muaftır. Dolayısıyla işçi bu alacakları için icra takibi başlatabileceği gibi, konkordatodan yararlanan işverenin malvarlığına haciz işlemi uygulatabilecek devamında da satış işlemi yolu ile alacağına kavuşabilecektir.